23 Ağustos 2012 Perşembe

Burak Aksak anlatıyor:O zamanlar, insanların en fazla mahalle bakkalına borcu olurdu.


Babam öldüğünde Beşiktaş’ı bırakıp sigaraya başladım.

O zamanlar pembe panjurlu, siyah beyaz perdeleri olan evimizde “tüp” patlamamış, ortalık enkaz yerine dönmemişti henüz. Gerçi o zamanlar da beşiktaş demek, acı çekmek demekti benim için. Pazartesi günü okula gitmek istemeyişlerim de hep beşiktaş yüzündendi zaten. Pazar günü oynanacak derbi için, cuma günü istiklal marşından önce tokat atmasına iddiaya girilirdi. Pazartesi sabahları ne tokatlar yedim arkadaş. Ey üçüncü sınıftaki sıra arkadaşım Engin, anam babam öyle vurmadı lan bana, it. Bugün hala açıköğretim’den tek dersim kalmışsa bunun bir sorumlusu beşiktaş, diğer sorumlusu da sıra arkadaşım Engin’dir.

O zamanlar, insanların en fazla mahalle bakkalına borcu olurdu. Birbirlerinden borç istemeye çekinen adamlar vardı. En ufak dedikodu fırsatını bile kaçırmayan, terlikleri ayaklarından çok ellerine yakışan anneler vardı. Bir de mahallenin çocukları vardı. Bizim mahallede bir Recep vardı mesela. Aşağı mahalledeki çocuklar dövmüştü bunu da taşla sopayla kavgaya gitmiştik. Kanını yerde komamıştık Recep’in. ertesi hafta da ben dövmüştüm Recep’i. Dayak arsızı bir çocuktu zannımca. neyse…

Gün geçtikçe bankalar çoğaldı. Bankalar çoğaldıkça, bakkallar kapandı. Bakkala borcu olan insanlar, bankalara borçlanmaya başladı. Anneler gizli bir barış antlaşması imzalamış gibi indirdiler terliklerini. Mahallenin çocukları artık birer banka müşterisi olmuştu. Bununla beraber “beşiktaş’ın çocuğu” diye çağırılan topçular gitti, yerine “profesyonel futbolcu” diye bir şey geldi. Tokat atmasına girilen iddialar, büyük paraların döndüğü bir naneye dönüştü. E sonuçta hepimiz birer banka müşterisiyiz. Her şey para üzerinden dönmeli. Yoksa bırak futbolu, nefes alıyor olmanın bile bir anlamı yok onlar için. Onlar dediğim kişiler kimdir, tam olarak bilmiyorum  ama düne kadar umurlarında bile olmadığım bankalar, bugün özel hayat sigortası yaptırmak için telefon açıp duruyorlar. Ama özel hayat sigortası da lazım tabi. Çünkü bugün dayak yesem, yarın kimse aşağı mahalleye gelmez benimle, elinde taşıyla sopasıyla.

Artık kimse ince bir sesle “feda” demeyecek. En fazla yıllık ücretinde indirime gidecektir. Böylesi bol sıfırlı bir dünyada Şeref Bey’in fedası da, Metin Oktay’ın tacı da, Lefter’in çubuklu forması da hepimize emanet. Bir daha gelmeyecek onlardan, sahip çıkmak gerek. Her şeye rağmen babamın beşiktaşlılığı da bana emanet tabi. Sanırım artık sigarayı bırakmak gerek.



Burak Aksak'ı tanımayan kalmamıştır sanırım.Leyla ile Mecnun dizisinin senaristidir kendileri...Yalnız yaptığı işi geçtim,internet ortamında yazdığı yazılar çok beğeniliyor.Bana göre yazdığı yazılarda,yaptığı işte bir duruluk,bir içtenlik var...Hep bizmiş gibi...Düşüncelerimi ondan okuyorum,izliyorum sanki.
Burak Aksak'ın facebook adresinden alıntıdır.

2 yorum:

  1. bu adamı gerçekten tanıyıp da sevmeyen yoktur herhalde. Anlattığı her şeyi sanki şu çevremden biri yazmış da ben okuyormuşum gibi, hep tanıyorum gibi. etkiliyor insanı, çok ilginç.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynen öyle :))
      dizi de bu yüzden seviliyor ve farklı görülüyor... :))

      Sil

Şarkıma eşlik edin...

..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...